İzmir ayaklarımızın altındaydı ve İzmir'in ışıkları birer tamamlanmamış öyküydü bizim aralık kapımızda... İçimizde törpülenmiş kan birikintileri... Şık mekanların şık insanları bir geceliğine... Zor ayrılıkların yoruculuğunu yaşamamak için bir kaç çığlık hayatın sessizliğine...
Renklerin parlaklığı seçilemiyordu karanlık mum ışığının süzüldüğü salonda. Yerden tavana yükselen camların altında binlerce yaşam bakıyordu gökyüzüne. Gökyüzündeki karanlık salondan tamamlanmamış öykülere...
"Yaşamaya mecbursun" dedim... "Kendini yok etsen bile kelimeleri öldürmeye gücün yok" dedim... Yoktu.. Hiçbirimizin yoktu kelimeleri tüketmeye gücü.. "Bu öykü burada biter" dediğinde "Bitmez" demiştim, bitmez... Bitse sen bitersin, ben biterim bu şehir biter. Tamamlanmamış öyküler bütünüyüz biz... Nokta koymaya gücü yeten sanatçı var mıdır? Eserim bitti diyen? Sanatçı ölümsüzse nokta koymaz.. Bu öykü burada bitmez... Yazmaya devam et- edelim...
azizim....
YanıtlaSilo gece çok farklıydı. çok farklıydı...
farklıydı...
bitti'den sonra başlayan öykümün gecesiydi o.. gardiyan'ın gecesiydi..
/birazda/
yazalım... ama onun kadar yazamayız..
onun hayal gücüyle yarışamayız...
mehmet eroğlu'nun da dediği gibi "tanrının hayal gücünü yeniden azdırmaktan korkuyorum" artık...
yazmak istemiyorum en azından şimdilik... elbet bir zaman yeniden yazacağım ama ne zaman? belki yarındır..
yorgunum... dep dep dep...
/nokta/
nokta'lı virgül...
üç nokta (...)
hatta üç'ten de fazla..........
/noktalar halay çekiyor/
bilyeler... mezarım yatağımdır... her gece!