"..özlem, özleyenin özlenen ile yeniden buluşma olasılığı arttıkça, ya da zamanı yaklaştıkça, -garip ya işte-, azalacağı yerde, çoğalır:-
özlemi azaltabilecek tek şey, çünkü, özlenenin kendisidir -özleyenin 'kollarında', kanlı-canlı, orada, olması...
özleme tek çare, özlemin, artık, olamamasıdır- yoksa, özlem, hep, vardır...
özlem, hep..."
O.Aruoba
30 Ocak 2010
29 Ocak 2010
kar, yağmur, sen, ben..
27 Ocak 2010
..rengi gecenin dudağında...
Kimseye dokunamadığım saatlerde gelir kırlangıçlar.
Gün doğumlarına kirpiklerim değerken, kanatlanır(sın..). Boynuma okşayarak bıraktığın gelincik teninde, mayıslar boyu ölürüm, ve can bulduğum mevsimin, iklimini boş bırakırım. Sen dört mevsim güzeli.. Taş sokakta kimsesiz oynarım, sen, geceyle buluşana kadar kalırsın. Şovalyeleri çalınmış gecelere kelebek izleri bırakarak, oyuncağıma müziğini iliştirirsin.. Randevuların, yatağımın dalgalarımla buluştuğu dağınıklıkta olur.., dudaklarında izi kalan üçlerle koynuna gireriz şehrin. Ve şehir bir asker gibi bekler adımlarını, adlarını... Koyduğun renk adlarından atlıkarıncalar sallandırmanı. Pembeye boyanan esaret, meyillendirir geceden uzanan köprülerine kanının... Filizlenmez boynuna konmayan kelebek gözyaşı..
Şiirler dolduramadım ceplerine ve terk edilmişliğiyle kalabalık dünyası, kırık aynası suretimin keser avuçlarını..
Eflâtuna çalmayan sehere mektuplar yazmadım. Ve dizelere emanet bıraktığım şehirler kuşatıldı, sokak lambaları ampulleri yanık, ölü direnişindeyken..
Kulağına söylerim, dedin okyanus boyu öpen varlığınla... Kuşatmalarla doğurulan varlığımın dört yanı, dört mevsim gamzelerinden dökülürken...
Omuzlarımdan taşırdığın aitliğin tenimde, güneşe bir adım, adresim.iz. altında suyun..
Ötesinde kuytulardan gelen büyünün, evrenime saçılan renkleriyle..
Sarhoş geceler boyu, düş bordo, kan kırmızı süzülenler perdelerimin aralığından tarihi öpen varlığın...
Kimsenin bilmediği sevişmelerini duyarım gerdanında, ruhunu bedeninden ayıranı öperim, ismime yıkarım aşığın rüzgârı..
Yollara düşmeden hapsettim soluğuma dumanını, uyuşturan tadının.. Dudaklarımdaki karınca geçitine elini uzat, günün en şehvetengiz dakikasının başında nöbet tutarken özleminle...
Yeşilin zehirlendiği coğrafyamdan sesleniyorum rengine dudaklarının.. Güneş dilimi gerdanına, bırak su değsin..
"özledim..gidelim..."
Özledim rüya bilmeyen gözlerimi öpen gözlerinde sabahlamayı geceler boyunca.. Adın, gece, teninden dökülenle..
Gidelim, yarın uzak değil..
Zamanın olmadığı ülkelere, suyun yuva, bizim masal olduğumuz,uzağa..gün doğmadan...
Gün doğumlarına kirpiklerim değerken, kanatlanır(sın..). Boynuma okşayarak bıraktığın gelincik teninde, mayıslar boyu ölürüm, ve can bulduğum mevsimin, iklimini boş bırakırım. Sen dört mevsim güzeli.. Taş sokakta kimsesiz oynarım, sen, geceyle buluşana kadar kalırsın. Şovalyeleri çalınmış gecelere kelebek izleri bırakarak, oyuncağıma müziğini iliştirirsin.. Randevuların, yatağımın dalgalarımla buluştuğu dağınıklıkta olur.., dudaklarında izi kalan üçlerle koynuna gireriz şehrin. Ve şehir bir asker gibi bekler adımlarını, adlarını... Koyduğun renk adlarından atlıkarıncalar sallandırmanı. Pembeye boyanan esaret, meyillendirir geceden uzanan köprülerine kanının... Filizlenmez boynuna konmayan kelebek gözyaşı..
Şiirler dolduramadım ceplerine ve terk edilmişliğiyle kalabalık dünyası, kırık aynası suretimin keser avuçlarını..
Eflâtuna çalmayan sehere mektuplar yazmadım. Ve dizelere emanet bıraktığım şehirler kuşatıldı, sokak lambaları ampulleri yanık, ölü direnişindeyken..
Kulağına söylerim, dedin okyanus boyu öpen varlığınla... Kuşatmalarla doğurulan varlığımın dört yanı, dört mevsim gamzelerinden dökülürken...
Omuzlarımdan taşırdığın aitliğin tenimde, güneşe bir adım, adresim.iz. altında suyun..
Ötesinde kuytulardan gelen büyünün, evrenime saçılan renkleriyle..
Sarhoş geceler boyu, düş bordo, kan kırmızı süzülenler perdelerimin aralığından tarihi öpen varlığın...
Kimsenin bilmediği sevişmelerini duyarım gerdanında, ruhunu bedeninden ayıranı öperim, ismime yıkarım aşığın rüzgârı..
Yollara düşmeden hapsettim soluğuma dumanını, uyuşturan tadının.. Dudaklarımdaki karınca geçitine elini uzat, günün en şehvetengiz dakikasının başında nöbet tutarken özleminle...
Yeşilin zehirlendiği coğrafyamdan sesleniyorum rengine dudaklarının.. Güneş dilimi gerdanına, bırak su değsin..
"özledim..gidelim..."
Özledim rüya bilmeyen gözlerimi öpen gözlerinde sabahlamayı geceler boyunca.. Adın, gece, teninden dökülenle..
Gidelim, yarın uzak değil..
Zamanın olmadığı ülkelere, suyun yuva, bizim masal olduğumuz,uzağa..gün doğmadan...
25 Ocak 2010
"..adına düğümlendi..."
21 Ocak 2010
"ben*nasıl kaldım öylece*bir bilseniz...telaşsız çocuk olur mu* olurum isterseniz..."
17 Ocak 2010
and i'll rise like an ember in your name...*
15 Ocak 2010
kor bir ay..
Bir küçük resim yarattım ben senle doldurduğum
Kamaştığım varlığın sinsi girdi koynuma
Aç, gözün açık olsun bu kez yakala resmimi
İndirdim yetişkinliğimi oyun alanına
Şu ay kor olur bakmasam, yansıtan tek gecemi
Mutsuzum yine bozdurmuşken hayalimi
Bir küçük hayat resmidir ya avucumda büyüttüğüm
Sen dönüp kaçarken bile kanar ellerim
Sakin.
Kamaştığım varlığın sinsi girdi koynuma
Aç, gözün açık olsun bu kez yakala resmimi
İndirdim yetişkinliğimi oyun alanına
Şu ay kor olur bakmasam, yansıtan tek gecemi
Mutsuzum yine bozdurmuşken hayalimi
Bir küçük hayat resmidir ya avucumda büyüttüğüm
Sen dönüp kaçarken bile kanar ellerim
Sakin.
"..soluklanmaz zaman, yenilenmez yalan..."
12 Ocak 2010
Neva...
Dehlizler boyu ilerledim.
Kızıl şerbet, çarşafta yağmur kokusu...
Korkunun başucunda döndürdüğüm yel değirmenleri, bileklerimi öpen rüzgârla sevişti. Düştü gece, usul usul gerdanından... Saçılan inci tene, dudak izimi bıraktım.
Gamzene ilişmiş yakuta boyadım suları... Sular, aynası kelebek düşünün. Düşün, mızrak gibi yol alır yeşerikliğinde ab-ı hayatın.. Hayat bir avuç kızılcık şimdi kumlu parklarında çocukluğun.
Dizlerinde can bulan tohumları erguvanların, kar çiçeklerine yanaşır.
Yanar gece. Yanar med-cezirden yorgun gün batımları.
Nevası çalınır dalgalarıma parmak uçlarından dökülenin.
Yorgan altı sıcaklığında uykuların, bir derin hazar; karanlığa...
Hercaî uyanışlarında bir dem şahbaz iklim yansıması..
Rüya- yı kâzibelerden kurtul, düş şakâyık bahçelerine...
Çağlayanlar akıt perçeminden, gece olsun adın. Tadında mey, yatağında şimal yıldızı...
Kızıl şerbet, çarşafta yağmur kokusu...
Korkunun başucunda döndürdüğüm yel değirmenleri, bileklerimi öpen rüzgârla sevişti. Düştü gece, usul usul gerdanından... Saçılan inci tene, dudak izimi bıraktım.
Gamzene ilişmiş yakuta boyadım suları... Sular, aynası kelebek düşünün. Düşün, mızrak gibi yol alır yeşerikliğinde ab-ı hayatın.. Hayat bir avuç kızılcık şimdi kumlu parklarında çocukluğun.
Dizlerinde can bulan tohumları erguvanların, kar çiçeklerine yanaşır.
Yanar gece. Yanar med-cezirden yorgun gün batımları.
Nevası çalınır dalgalarıma parmak uçlarından dökülenin.
Yorgan altı sıcaklığında uykuların, bir derin hazar; karanlığa...
Hercaî uyanışlarında bir dem şahbaz iklim yansıması..
Rüya- yı kâzibelerden kurtul, düş şakâyık bahçelerine...
Çağlayanlar akıt perçeminden, gece olsun adın. Tadında mey, yatağında şimal yıldızı...
11 Ocak 2010
10 Ocak 2010
"..let me sleep all night in your soul kitchen..."
..Well, your fingers weave quick minarets
Speak in secret alphabets
I light another cigarette
Learn to forget, learn to forget
Learn to forget, learn to forget
Let me sleep all night in your soul kitchen
Warm my mind near your gentle stove
Turn me out and I'll wander baby
Stumblin' in the neon groves
Well the clock says it's time to close now
I know I have to go now
I really want to stay here
All night, all night, all night
***the Doors
Speak in secret alphabets
I light another cigarette
Learn to forget, learn to forget
Learn to forget, learn to forget
Let me sleep all night in your soul kitchen
Warm my mind near your gentle stove
Turn me out and I'll wander baby
Stumblin' in the neon groves
Well the clock says it's time to close now
I know I have to go now
I really want to stay here
All night, all night, all night
***the Doors
senin gibi...
5 Ocak 2010
ateş dilinde; kar..
Tutuşturdu yelken gölgelerini, beyaz teninden dağılanın... Kavuniçi bir raksa davet gönderen martılar, karabataklarla mektuplaşırlar..
Vapur tarifesinde gezinen sokaklarım, dakikasız yolculuklara gebe... Sokak sokak sızlayan adına çıpaladım nefesimi...
Ceketinin sol cebindeki buruşuk fişte eylül artıkları, güz; gerdanına yaraşır.
Otobüs duraklarından toplayıp garlara taşıdığım emanetleri uykularının, kar kokusu... Şerbetlenen tarçına seslenen kış masalı. Gün doğumlarını karşılayan yanık kahve kokusunun genzimde yer eden öpüşüne yansıman..
Mevsim taşıran tencerelerde kaynatıyorum yitik hecesini, katmerlenen öykü sonlarının... Her sonun kaderine doğurduğu yolculuklarla, bir kez daha çal, gece dolunaya doysun...
Vapur tarifesinde gezinen sokaklarım, dakikasız yolculuklara gebe... Sokak sokak sızlayan adına çıpaladım nefesimi...
Ceketinin sol cebindeki buruşuk fişte eylül artıkları, güz; gerdanına yaraşır.
Otobüs duraklarından toplayıp garlara taşıdığım emanetleri uykularının, kar kokusu... Şerbetlenen tarçına seslenen kış masalı. Gün doğumlarını karşılayan yanık kahve kokusunun genzimde yer eden öpüşüne yansıman..
Mevsim taşıran tencerelerde kaynatıyorum yitik hecesini, katmerlenen öykü sonlarının... Her sonun kaderine doğurduğu yolculuklarla, bir kez daha çal, gece dolunaya doysun...
3 Ocak 2010
2 Ocak 2010
1 Ocak 2010
"..ben senin gecendeki mavi..."
Suların mücevher olduğu haritalara demirledim düşlerimi..
Acıtan tek şey, deniz kestaneleri.. Kansız, gözyaşı tebessümle çoğalır o coğrafyalarda.
Eski bir kitabı anımsadım, deniz kabuklu kolyeler taşıdı, gerdanıma pembe çalarken.. Bileklerimi öpen varlığından koştum bulutlara.. Bulutlarda, tanıdık kokun... Kokunda bilinmezliğin ütopik serinliği..
Gözlerime yıldız düşüren dudakların, şeftali bahçesi...
Sularda kristallenen ismini, ismimde yüzdürdüm bu gece... Şarabî tadın çalındı dudağıma. Buharlaşan kimsesizliğim, melodisine ayak uydurdu soluğunun... Yarını bilmeden koştum ay ışığına, avuçlarımdan meneviş dökülür giysime, su...
Hayallerinin kıyısına vurdum...
Doğdum, geceden.. Dolunayın tutuştuğu kemiklerine tutundum. Gözlerimin derinliği, kelebek rengi...
Şefaffa boyadığım ruhunda, yeni doğan bebekleri günün.. Yıldızlanırım bekleyişiyle sevdanın... Kumsallar aşıyorum yaz arifesi teninde... Papatya yollarında yıllandırıyorum uykuları. Bu bir kış masalı, yaz sevdasıyla boyalı...
Görmeden, duymadan, bilmeden çözülen bulmacalarla çevrili coğrafyamıza ilişen yaz gülleriyle, yine, yeni, yeniden...
Uğramadan hiçliğe ve ayrılmadan başucundan düşlerin..
Suların mücevher olduğu yerde buluşalım bu gece, yarın gece ve tüm gecelerinde aşkın...
Sen, ben, denizatı ve kelebeklerle...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)