1 Ekim 2024

kelimeler'

 

"..Bunu okuduğunda kaç yaşında olacaksın acaba ve ben sağ olacak mıyım; her halükârda bunları sana söylememi, bir yerlere bırakmamı sağlayacak kara büyüyü merak ediyorum -ki bir gün, ihtiyacın olduğunda anlayabilesin

Zamanın sadece bir zaman özeti olduğunu: Her şey ebedidir ve hiçbir şey kaybolmaz

Ruhumuzun bir şekilde hatırladığını ve bize anlatmak için bedenimizin içinde yükseldiğini

Burada olduğumu

Bu mahrem yerin kamusal zorluklarına rağmen var edilebildiğini; bir anlamda da onlar sayesinde var edilip güvence altına alınabildiğini

Yakınlıklar (intimacies) kelimesi basılı İngilizcede ilk kez 1641'de kullanıldı, katafalk, karizma, kulak misafirliği ile birlikte; içtapınak, sonsuzluk, iç içe geçmek ile birlikte; şölen şarkısı, müsavi, dörtnala, fora ile birlikte

Sana bu kelimeleri ve bütün kelimeleri veriyorum

Yaşayacağın kelimelerin, seveceğin insanların, gideceğin yerlerin hepsini

Sevmek ki aynı anda hem yakında-tutma hem de serbest bırakma anlamına gelir

Bütün şeyleri, her şeyi, hep birlikte

Şimdi daimadır; bu büyü ile kıldım onu öyle."


Lucy Caldwell, Yakınlıklar

25 Eylül 2024

karşı kıyı ~

 


Her şey geçti.

Her şey kaldı.

Vedalar.

Kalanlar.

Sözcükler ve uğultular ve sustukça kendini büyüten boşluklarla kaplandı aralıklar,

sonbahar yapraklarının kırığında keskinleşen yırtıklardan aktı yağmurlar.

Çocuklukta geçmek bilmeyen zaman, büyümek zorunda kalan her şeyin önüne attı kendini.

Unuttuğumuz ne varsa hatırladık, hatırladığımız ne varsa halı çırpar gibi dövdük kalp balkonlarımızda.

Şimdi geriye göz göz odalar, göz göze gelince mevsimi değişen çocuklar, zamanın izafiliği ve her şeyin kendi hikayesini yazarken silen bir el gibi gözlerimizi kapaması kaldı.

Biz kalakaldık büyümekle yaşlanmak arasında bir yerde,

çocukluğumuzun gölgesinde,

ellerimiz havada, gidenlerimizin soluğuna çarpan bir hoşçakalla...



9 Ağustos 2024

"..o günler, kirpiklerimin arasından"

 

 

Gökyüzünün en sevdiğim renginin altında girdiğim o deniz içimde bir şeyleri değiştirmiş gibiydi. Sahiden hayatıma kendi sihirli değneğimle dokunmuş, içimde katılaşan her şeyi seyreltecek o enerjiyi kendi içimde bulmuş gibiydim. 

Hiç unutmamaya yemin ettiğim o anın üzerinden çok kısa bir süre geçti ve şehre dönmek hiç beklediğim gibi olmadı. O an aslında unutmayacağım şeylerin arasında kocaman bir beklentisizlik de koymalıydım. 

Her şey geçici, gökyüzünün en sevdiğim rengi her gün değişiyor, sihir yapabilecek gibi hissettiğim anlar nadir de olsa oluyor ama gel gör ki her şey sakin kalamadığım bir bekleyişe, bekledikçe içimde kendini büyüten ve yakan alev alev bir ejderhaya dönüşüyor. 

Oysa bir rengi üzerine yorgan gibi çekip, sadece suya temas ederek kendime derman olabilen biri olduğuma yemin edebilirim ama yakıp yıktıklarım şahitliğinde bunu asla kanıtlayamam.

Yaz bitmeden hâlâ bir gökyüzü ve bir deniz sözüm var kendime, üç beş vakte kadar yolundan sapmayan bir sihir olabilirim belki. Ve evet belki bizzat kendisi. 



28 Haziran 2024

29 Nisan 2024

tuttuğum nefesi bırakırken'

 

 

Öyle bir yerdeyiz ki şimdi, çiçeğe mi duracağız, bir tekerin altında ezile ezile özsuyumuzu çamura mı akıtacağız göreceğiz.

Sözcükler hislerimin arasında kırılıyor, kopuyor, uçuyor, düşüyor, kayboluyor. Nasıl birbirine bağlayacağımın yöntemini bulamıyorum. Belki de sadece durmak gerekiyordur şu an, ama yazmazsam gerçekliğini kanıtlayamam ürpertisi kaplıyor içimi.

Şimdi ya bu dönüşümdeki devinimi yüklenen deniz olacağım ya da kendi dalgalarımda boğulacağım.

Neyse ki yüzmek unutulmayan bir eylem.

Bir yandan şuracıktan göz kırpan mayıs yine bütün alıyla, moruyla, yemyeşerik umuduyla kafa tutuyor burukluğuma, bir yandan da hayatın kocamanlığını bir taşa, bir telaşa indirgeyen aklımı ayıplıyor.

Çok uzun zamanlardan tozlarımı biriktire biriktire geldim ve artık yıkanma vakti.

Bir aynanın karşısına geçip yılların ilmek ilmek ördüğü kabuğumu soyunmanın zamanı geldi.

Korkularımın karşısına geçip büyük dalgalar yaratmanın.

Her zerremin ayrı ayrı sesini duymanın, duyduklarıma susmamanın.

Bir davete karşılık vermenin.

Büyüttüğüm çiçeklerin arkasında durmanın.

Yolun yarısına varmışken yolu baştan döşemenin.

Korkmuyorum dersem yalan olur, 

çok korkuyorum ama göğüs kafesimde patlayan tohumların titreşimi ellerimi tutup sürüklüyor beni..

Korkuyorum koparılmasından çiçeklerimin ama artık içime de sığdıramıyorum bahçelerimi.

Belki de her şey o nisan akşamında, ömrümüzü onlarca sene sonra birbirine doladığımız masadaki kadar kucaklayıcı olur; beklenmedik ve çok sıcak ve kocaman bir sarılma gibi, belki..

Birbirimizi baştan tanımaya gücümüz olur,

kendimizi tanıştırmaya,

yeniden tanıştıklarımızı eskisinden daha çok sevmeye,

kalplerimize güvenmeye cesaretimiz olur...

Ve belki de değmez hiçbir şey yüzümüzü yıllardır bunca döktüğümüze...


 

 

14 Aralık 2023

"Nerelere gidemezdim?"*

 

Kaldığı yerden gibi değil de kalmadığı yeri eşelemek gibi...

İnsanı daha iyi versiyonuna taşıyan şey kesinlikle mütevazi kılıklı ve hatta inkâr edilebilir bir görünmezlikteki arzu ve onun devleşen gölgesi.

Boşvermişlik ve kanıksanmışlık paslandırıcı bir 9-6.

Eskiden bazı günahların ardındaki sebepleri anlamazdım, artık anlıyorum. Anladığım şeye üzülüyorum.

Adaletten uzak bir yerden hak dağıtmak gibi bir niyetim yok ama insanın karakterindeki marazları öğrenmesi ve ideal olandan uzak düştüğü gerçeğiyle yüzleşmesi biraz sabıkalılarla empati kurmasını sağlıyordur belki.

Günler doğuyor ve günler batıyor ve içine hapsolduğumuz bu et bazen ruha yenik düşüyor. Kanunların ve kaidelerin ve temelsiz alkışların arasında tutundurmaya çalıştığımız bu kimlikler başka bir evrende bazı su birikintilerine düşüp ayaklar altında paramparça oluyor, veya çok eski bir rüyadaki daracık bir sokağın çıktığı parkın ortasındaki trabzanın soğuk metaline tutunup kalıyor.

Yine ağaçların aklımı karıştırdığı bir yere vardım ve korkarım ki bunun da kendini iğnelediği mevsim günlükleri ve başlangıcı olmayan sonuçları var...


Çok iyi bildiğin bir şeye fena halde hazırsızlık yakalanmak. Duygusu bu.

Kehribar. Rengi bu.

"Nerede uzun süre kalırsam, orada sorunlar başlar

Savruluyorum..." Şarkısı da bu.

 

 

21 Kasım 2023

daha önce karşılaşmış mıydık?

Birkaç gün önce İstanbul'un hiç bilmediğimi sandığım ama aslında bilip de unutmayı seçtiğim bir yerinde, bir dairede, bir kadınla fırtınada, yas tutan Ortadoğulu kadınlar gibi gövdesi bir oraya bir buraya sallanan ağaçları izleyerek ve martıların gövde gösterisine şahit olarak üç saat geçirdim. Ne 12 sene önce Eskişehir'in o akşam saatine benziyordu ne de 6 sene öncenin Şişhanesine. Şişhanesine. Buraya kesme işareti koymamak sinirimi bozuyor. Neyse. 12 sene önceyle tek benzerliği kasımda oluşumuz, 6 sene önceyle tek benzerliği de içinde bahar geçen bir mevsimde oluşumuzdu. 

Zaman geçmiş, hem de böyle demetli, düzineli sayılarla. "Nasıl geçti bunca yıl?" 

O kadar bilmiyorum ki. Cevabım umut vaat etmeyen şaşkın bir: "Nasıl geldik buralara?" 

Hiç geçmez sandığımız şeyler geçip, bir de senden eksiltip, üzerine yenileri ekleyip -ki bundan emin değilim çok- sürükleyince o tarihten bu tarihe, oldu bitti galiba.

Hiçbir şeye gücümün yetmeyeceğini düşündüğüm bu yerde bi durup da 34 yaşıma, 28'ime ama en çok da 22'ime bakınca.. Sahiden bir baş dönmesi gibi geçiyor hayat. 

Ve silinen izler inatçı gençlik yanılgısından baya silkeliyor insanı. 

Kendimize kazıdığımız şeylerin acıları, tutkuları, tebessümleri, öfkeleri ve nihayet ateşkesleri.., onlar bile siliniyor-muş bazen. Bu biraz üzücü. Kanıtsız kalmışlık hissi. 

Hiç bilmediğim bir evde, benim için bir sürü şeyin anlamının silikleşmiş gölgesiyle otururken bir sürü şey düşündüm. 

Belki de her şey, üzerine yeni masallar yazmak içindir. Belki de bir dua gibi ezberlediğimiz hatıralar kendini tozlaştırmayı seçtiğinde direnmenin çok da bir anlamı yoktur.

Belki bazı ezberler ve dualar özgürleşmemizin önünde bir bağdır.

Ki dualar ve ezberler genelde öyledir.

Müspet ilimler yolunda yakışanı yapmak da vazifemiz değil de nedir.